Burada “politik ayrımcılık” olarak kategorize etmeye çalıştığımız söylemler, ayrımcılık çalışmalarında ilk akla gelen başlıklardan olmayan, tartışmalı bir alana karşılık geliyor.
Teorik olarak etnik, dini, cinsel ayrımcılık gibi başat ayrımcılık türlerinin temelinde bulabileceğimiz politik ayrımcılık; adından da anlaşılacağı üzere bireyin ya da bir gurubun, politik görüşleri dolayısıyla farklı bir muameleye, aşağılamaya, düşmanlaştırmaya vesaire maruz kalması anlamına gelmektedir.
Siyasi yelpazenin hemen her renginde karşımıza çıkmakla birlikte, politik ayrımcılığın; yalnızca Türkiye’de değil, yapılan çalışmalara bakılırsa tüm dünyada özellikle devletlerin iktidar çıkarlarıyla eşgüdümlü olarak üretilen saldırgan bir milliyetçi söylemin sonucu olarak medyada karşımıza çıktığını görmek mümkün.
Türk toplumu gibi milliyetçi hassasiyetleri tarihsel süreçte geliştirilmiş olan toplumlarda, bu toplumun milliyetçi çoğunluğuna hitap etmeyi amaçlayan medya kuruluşları, milliyetçilikten beslenen politik hassasiyetleri sürekli olarak kullanıyor, karşıya durmadan düşmanlar yerleştirerek agresif ve ötekileştirici bir dil kullanmaktan çekinmiyor.
Bir yönüyle etnik ve dini ayrımcılığın da konusu olan bu medya söyleminde, hegemonik politik görüş tarafından, özellikle de devletin kullandığı eğitim ve medya gibi söylemsel aygıtlar yoluyla yerleştirilmiş kalıpların “kabul edilebilir” olarak gördüğü politik görüşler dışındaki tüm görüşler, hareketler, örgütlenmeler ve eylemsellikler “marjinal”, “terörist”, “bölücü”, “düşman”, “işbirlikçi”, “hain”, “faşist”, “gerici”, “casus”, “ajan” gibi sıfatlarla yaftalanıyor.
Medya kuruluşunun siyasi görüşüne de bağlı olarak, bu siyasi görüş dışındaki tüm görüşler kötüleniyor, yalnızca olumsuz haberlerin konusu hâline getiriliyor.