a. Algoritmalar ve filtre balonları
Eli Pariser tarafından ortaya atılan “filter bubbles” (filtre balonları) günümüzde internetin doğasını anlamak için en önemli kavramlardan biri. Pariser’e göre içinde bulunduğumuz internet atmosferi ve onu şekillendiren Amazon, Netflix, Facebook, Google gibi dev yapılar kullanıcılarına istediklerine en kolay ulaşabilecekleri algoritmalarla hizmet sağlıyor. Bu yaklaşıma göre, örneğin Google, hangi sayfalara tıkladığınız ve hangi web sitelerinde daha fazla kaldığınıza ilişkin verileri kullanarak algoritmasını geliştiriyor ve böylece arama sonuçlarını bulmak istediğimize en yakın sonuçlarla donatıyor. Aynı şekilde Amazon, satın aldığımız kitaba en benzer kitabı karşımıza çıkararak, onu da satın almamızı kolaylaştırıyor. Facebook ise yüzlerce arkadaşımızın her gün paylaştığı yüzlerce içerikten sadece en önceliklileri, bizimle en ilgili olanları sıralandırabilmek için, hangi gönderileri beğendiğimizi ve hangi iletilere yorum yaptığımızı tespit eden bir sıralama algoritması kullanıyor.

Tüm bu algoritmaların işleyişi kamuoyuyla paylaşılmasa da, Pariser’in yaklaşımına göre internette erişebildiğimiz içerik ve bilginin alanını bu algoritmaların yarattığı filtre balonları belirliyor. Yani yalnızca görmek, duymak ve satın almak istediğimiz bir internet balonunun içine sıkışıyoruz. Beğendiğimiz ve beğeneceğimizin dışındaki bir bilgiyle karşılaşmamız gün geçtikçe imkansız hale geliyor.

Platformlar ve algoritmaların internet kullanıcıları üzerinde yarattığı bu etki, farklı seslerin ve düşüncelerin internet ortamında silikleşmesine ve bir yerden sonra da asla ulaşılamaz hale gelmesine sebep oluyor. Bu da birazdan okuyacağınız yankı fanusu etkisiyle birleştiğinde bilginin yanlış olduğunun ortaya konabileceği ya da doğrulanabileceği delillerin farklı fanuslarda kapanıp kalmasına, her grubun kendi doğrusu ve yanlışıyla internetteki varlığını sürdürmesine neden oluyor.
Eli Pariser’in filtre balonlarıyla ilgili TED konuşmasını buradan izleyebilirsiniz.
b. Yankı fanusları
Yankı fanusları (echo-chamber) filtre balonlarına benzer şekilde, internetteki yaşam alanımızı kendi düşünce ve dünya görüşümüze göre şekillendirdiğimiz kapalı ortamları ifade ediyor. Facebook’un ilk ortaya çıkışındaki “İlkokul arkadaşlarınızı bulun” sloganını hatırlayın. Bugün Facebook ilkokul arkadaşlarımızı bulmak için değil, tanımadığımız akrabalarımızı silmek için kullandığımız bir araca dönüştü. Bunun en büyük sebebi toplumdaki kutuplaşma olarak gösterilebilir. Farklı sesler ve düşüncelerle karşılaşmadaki tahammülsüzlüğümüz, bizi sadece kendi sesimizin yankılandığı yankı fanuslarında yaşamaya mecbur bırakıyor. Bu da inandığımız şeylerin yanlış olabileceğini gösteren kanıtları ve düşünceleri hayatımızdan dışlamamıza, bizimle aynı yanlışa inanan insanlarla aynı yanlışları konuşmamıza neden oluyor.
c. Kapalı mesajlaşma uygulamaları
İnternetin bugünkü doğasına özgü olan ve yanlış bilginin çoğaltıldığı bir diğer etken WhatsApp, Telegram, WeChat gibi kapalı mesajlaşma platformları. Bu platformların çoğu uçtan uca şifrelemeyle korunuyor ve üçüncü kişilerin mesajlaşmaları okuması imkânsız kılınıyor. Bu güvenlik açısından oldukça önemli olsa da, kapalı platformlar yanlış bilginin nerede ortaya çıktığını ve nasıl yayıldığını, ne tür bir etkisinin olduğunu, kaç kişinin bu yanlış bilgiyle temas ettiğini bilmemizi olanaksız hale getiriyor.
Brezilya’da WhatsApp kullanıcıları arasında yayılan bir rivayet bu durumun ne kadar trajik olaylarla sonuçlanabileceğini gösteriyor. Rivayete göre, genç bir kadın ve yaşlı bir erkek çift, çocukları kaçırıp başka ülkelere satıyormuş. Bu söylenti 5 Nisan’a kadar çok da büyük bir olay yaratmadan mesajlaşma uygulamasında yayılmaya devam etti ta ki birisi 20 yaşlarında bir kadın ve 60 yaşlarında bir erkeği Rio de Janeiro’nun göz alıcı göl bölgesi olan 110 bin nüfuslu Araruama merkezinde birlikte görene kadar. Bu yabancı, aracın plakası görünecek şekilde 1989 model beyaz Ford Escort arabanın içerisindeki çiftin fotoğrafını çekti. Söz konusu fotoğraf, hiçbir delil olmamasına rağmen, çiftin çocukları kaçıran dolandırıcılar olduğu yönünde WhatsApp mesajlarıyla ve Facebook iletileriyle hızlı bir biçimde yayıldı.
Birkaç saat içinde öfkeli bir kalabalık adaleti yerine getirmek için çifti takip etmeye başladı. İkisini de hırpalayıp adamın arabasını ateşe verdiler.
d. Virallik
Şüphesiz viral (virüs gibi yayılan) içerik, günümüz sosyal medyasının gündemini belirleyen en önemli etkenlerden biri. Bir içeriğin viral olabilmesi için belli unsurları taşıması şart. Jonah Berger, çoğu içeriğin neden viral olduğunu altı ana prensiple açıklayabileceğimizi söylüyor:
1. Sosyal geçerlilik: İnsanlar kendilerini iyi göstermek isterler. Bu ‘iyi’, iyi kalpli, vicdanlı, bilgili, zevkli, komik veya başka bir şey olabilir.
2. Tetikleyicilik: İçeriği zaten etrafta olan, aklımızda, dilimizin ucunda olan şeylerle ilişkilendirmek; kendiliğinden oluşan çağrışımlar.
3. Duygusallık: İçerik duygularımıza ne kadar hitap ederse, ne kadar çok umursarsak o kadar çok paylaşıyoruz.
4. Kamusallık: Başkalarının paylaştığı içerikleri paylaşıyoruz.
5. Pratiklik: Bir kullanışlılığı olan, başkalarına da yardımcı olabilecek içerikler.
6. Hikâye unsuru: İnsanlar belli bir anlatının içinde sunulan içeriklere daha çok rağbet gösteriyor.
Viral olan bir içerik yanlış olsa dahi “herkesin paylaştığı içeriğin doğru olacağına” dair hatalı bir inanç nedeniyle doğru kabul edilir. Facebook sayfamızda neredeyse tüm arkadaşlarımız tarafından paylaşılan içeriklerin doğru olacağına ya da illâki birinin doğrulayıp da paylaşmış olacağına inanırız. “Yanlış bir içerik olsa bu çoktan dile getirilirdi” şeklindeki refleksle viralitenin bir parçası olur, yanlış içeriği yaygınlaştırmaya devam ederiz. Çoğu hatalı bilginin viral olmasının arkasındaki temel etken, herkesin yaptığı birşeyin doğru olacağına yönelik bu naif eğilimdir.
e. Eşik bekçileri
Takipçisi olduğunuz ünlü kişileri, takipçisi çok olan hesapları düşünün. Kaçına güveniyorsunuz? Çoğumuz tanınan, bilinen kişilerin paylaştığı bilgilerin doğru olduğuna dair yine hatalı ve naif bir inanç besleriz. Bu kişilerin bizden daha donanımlı oldukları, daha fazla bilgiye daha önce erişebildikleri gibi ön kabuller nedeniyle yaptıkları paylaşımların da doğru olacağına inanırız. Ama gerçekler böyle değildir. Eşik bekçileri ismi verilen bu çok takipçili, bilindik kişiler de en az bizler kadar duygusal tepkilerle yanlış bilgi paylaşmaya meyillidir. İnternetteki etki alanları daha geniş olduğu için paylaştıkları yanlış bilgiler, bizim paylaştıklarımızdan çok daha fazla kişiye ve kuruma ulaşarak daha büyük riskler yaratabilir. Bu risklerin pek çoğu da başka ünlü kişilerin öldüklerine dair yanlış bilgilerle ortaya çıkar.