1. Siyasi aktörün kontrol edeceğimiz iddiayı dile getirdiğinden emin olmalıyız.
Siyasi aktörlerin açıklamaları önemli birer gündem maddeleridir ve basın tarafından sıklıkla haberleştirilir. Fakat bu açıklamalarının haberleştirilmesi sürecinde siyasi aktörün iddialarının öncesi ve sonrası kesilebilir, sözler bağlamından koparılabilir. Bu nedenle kontrolü yapılacak iddianın, siyasi aktör tarafından ona atfedilen sözlerle dile getirildiğinden ve ifadelerinin çarpıtılmadığından emin olmak gerekir. Siyasi aktörlerin açıklamalarına tutanak halinde TBMM‘nin internet sitesinden ulaşılabilir. Siyasi parti liderlerinin yaptığı grup konuşmalarına da ilgili siyasi partilerin internet sitesinden erişilebilir. Siyasi parti grup ve genel kurul konuşmaları dışında yapılan açıklamaların orijinal halleri, resmî veya doğrulanmış sosyal medya hesaplarından ve paylaşılan video görüntülerinden kontrol edilebilir.
2. İddiayı inceleyerek bir yol haritası geliştirmeliyiz.
Siyasi aktörlerin dile getirdikleri iddialar en temelde ikiye ayrılır: Birinci tür iddialar nitel kanıtlarla kontrol edilebilirler. Bu iddiaları kontrol etmek için resmi belgeleri incelemek, medya taraması yapmak ya da tarihsel dokümanlara başvurmak gerekebilir.

Örneğin Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanı seçildikten sonraki ilk gezisini Kıbrıs Rum Kesimi’ne yaptığına dair iddia bu kategoriye girer. İmamoğlu’nun doğrulanmış sosyal medya hesaplarının ve farklı medya kaynaklarında çıkan haberlerin taranmasıyla iddia kontrol edilebilir.

Bu örnekte de 3 Mart 1992’de gerçekleşen Kozlu maden faciasında dönemin başbakanı, başbakan yardımcısı ve bakanlarının olay yerine gitmediğine dair bir iddia dile getiriliyor. İddianın doğruluğunu 4 Mart ve 5 Mart 1992 tarihi için ulaşılabilen gazete arşivlerinden ve meclis tutanaklarından kontrol etmek mümkün.
İkinci tür iddialar ise nicel veri kaynaklarına başvurmak suretiyle doğrudan veya dolaylı bir şekilde hesaplanarak, gerek duyulduğunda da veri seti oluşturularak kontrol edilebilirler. Bu tür iddialarda her zaman niceliksel veri olmayabilir. Bu durumda kontrol süreci iddiada bahsi geçen ölçülebilen kavramlar ve göstergeler yardımıyla, nicel veri içeren kanıtlar üzerinden işler.

Üstteki iddia örneğinde hiçbir sayısal veri olmamasına rağmen, salgının yoğunluğu ve işsizlik göstergeleri nicel hale getirilerek kontrol yapılabilir.
Siyasi aktörlerin en sık dile getirdiği iddia türü niceliksel iddialardır. Bu tercihin başlıca nedeni niceliksel verinin toplum gözünde yarattığı objektiflik hissi ve doğrudan karşılaştırmaya imkân veren yapısıdır.
Niceliksel iddialarda üç temel öğe bulunur: Gösterge, zaman/mekân ve sayısal veri. Gösterge nicel veriyi gösterendir, verinin ne olduğudur ve iddiayı sınırlayandır. Gösterge iddiada açık ve net bir şekilde ayırt edilebilir. Zaman/mekân ve sayısal veri öğeleri ise her iddiada açık şekilde ifade edilmeyebilir. Bazı iddialarda (Sezgin Tanrıkulu’nun iddiası gibi) sayısal veri açık şekilde kendini göstermez ama gösterge ve zaman/mekân öğesiyle işaret edilir. Bazı durumlarda ise zaman/mekân öğesi iddiada belirgin değildir, ancak iddianın söylendiği zaman ve mekân üzerinden çıkarsanır.

Hakkı Saruhan Oluç’un iddiası zaman ve mekânın nasıl saptanacağına dair iyi bir örnek teşkil ediyor. İddiayı içerdiği öğelerden yola çıkarak inceleyelim: İddiada “gösterge” diye tanımladığımız ana öğe işsizlik. Arka plan bağlamından (TÜİK’in işsizlik oranın düştüğü açıklamasından sonra yapılmış bir iddia bu) herhangi bir tereddüte yer bırakmayacak şekilde imlenen olgunun işsizlik oranı olduğunu anlıyoruz. Zaman öğesi ise koronavirüs salgıyla başlayan dönemdir. İddiada, konuşmanın yapıldığı 2020’nin Haziran ayı itabariyle açıklanan en güncel işsizlik oranı verilerine atıfta bulunuluyor. Mekân öğesini ise “dünyanın hiçbir ülkesinde” ifadesi üzerinden ele almak mümkün. Bu sözlerden Türkiye ve dünyadaki diğer ülkelerin karşılaştırıldığını çıkarabiliyoruz. Son olarak, sayısal veri öğesi açıkça belirtilmemiş. Fakat “azalma” kelimesinin kullanımından, sayıların da karşılaştırmalı bir boyutta ele alındığı anlaşılıyor. Parçaları nihayet tekrar yerine koyduğumuzda, iddia şu hale geliyor: “Koronavirüs döneminde Türkiye harici hiçbir ülkenin işsizlik oranlarında azalma olmadı.”
Bu iddia, şekli itibariyle tek zamanlı çok mekânlı bir karşılaştırmaya dayalıdır. Doğru olup olmadığını kontrol etmek için Türkiye dışındaki ülkelerin göstergelerinin değerlerini bulmak da gerekir. Dolayısıyla iddiayı doğrularken ana kaynağımızı uluslararası kuruluşların sağladığı veriler oluşturur.

Bir diğer nicel iddia türü ise çok zamanlı tek mekânlı karşılaştırmalardır. Gamze İlgezdi’nin iddiası bu sınıfa girer. İddiada gösterge “opera, bale ve korolardaki” seyirci, sanatçı, eser ve salon sayısı. Mekân, bağlamından anlaşılacağı üzere Türkiye, zaman ise 2013-2019 yılları arasıdır. Bu tür iddialarda ulusal ölçekte veri kaynaklarına başvurulur.

Son olarak, nicel iddialar tek zamanlı tek mekânlı da olabilirler. Bu iddiaların karşılaştırma boyutu yoktur. Bu tür iddiaları kontrole uygun kılan unsur, temel aldığı göstergenin önem derecesi ve kamuoyunda ne kadar tartışma yarattığıdır. MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın TBMM’de çoklu baro düzenlemesi tartışmaları sırasında dile getirdiği baro seçimlerine katılım oranlarıyla ilgili iddia bunun bir örneği. Tek zaman ve mekâna atıf yapan iddiaları çoğu zaman ulusal veri kaynaklarından kontrol etmek mümkün.
Siyasi aktörlerin açıklamalarındaki nicel iddiaların büyük kısmı doğrudan veri kaynaklarından ya da burada elde edilecek veriler üzerinden yapılan basit hesaplamalarla kontrol edilebilir. Fakat bazı iddialar birden fazla göstergenin birleştirilmesiyle, farklı bir veri setinin oluşturulmasını gerektirebilir.

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun üstteki iddiası bütçe açığı göstergesine dayalı basit bir AK Parti iktidarı öncesi ve sonrası arasında bir karşılaştırma değil. Davutoğlu, AK Parti öncesi dönemlerde genel ve yerel seçimlere giderken bütçe açığının arttığını, ama AK Parti hükümetleri döneminde bu eğilimin ortadan kalktığını savunuyor. İddianın kontrolü için 1950-2014 arasında hem bütçe açığı verisini, hem de genel ve yerel seçimlerin yapıldığı yıla ait verilerin toplanarak yeni bir veri seti oluşturulması gerekiyor. İddianın kontrolü için seçimlerin yapıldığı ve yapılmadığı yıllar arasında bütçe açığında oluşan farklar saptanıp, 2002 öncesi ve sonrasına göre incelenmeli. Fakat bu hesaplamaların ardından ortaya çıkan sonuç, Davutoğlu’nun iddia ettiği nedenselliği tamamıyla doğrulamaz. Bu karşılaştırma sadece bütçe açığı ve seçim yılları arasında bir korelasyon olup olmadığını gösterebilir. İddia, bu durum dikkate alınarak değerlendirilmeli.