Haritaların bir büyüsü var. Masa başında çizilen sınırların ötesinde, aklımızın yer algısını şekillendiren, tarih içinde bizi konumlandıran bir gücü var.
Daha başlarken sınırları esnetmek adına, 1. Dünya Savaşı sırasında çizilmiş bir karikatür haritaya bakalım. Hollandalı karikatürist Louis Raemaekers’ın “tımarhane” adını verdiği bu çizimde, ülke sınırlarına sıkışmış insan figürleri, o dönemki yöneticilerinin davranışlarını anlatıyor. Başında fesle resmedilen Osmanlı subayı ise kendi boğazını “Made in Germany” yazan bir kılıçla kesiyor.
Bu karikatürün hangi veriyi görselleştirdiğini sorguluyorsanız, doğru yoldasınız. Ama hazır sınırları esnetmeye başlamışken, sadece sayısal veriyi görselleştirmeye alışkın ezberleri de esnetelim. Bu harita, 1915 yılındaki Avrupa siyasetini, dilerseniz savaşını, görselleştiriyor. Figürlerin izin verdiği ölçüde çizilen sınırları affedebilirseniz, bu harita veriyi anlatma işini de oldukça iyi yapıyor: Sırpların çekiştirmesiyle Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun kaybettiği çizme, pardon, Bosna Hersek; veya henüz İtalya’nın ele geçirmeyi başaramadığı Tirol ve Trento gibi tarihi önem taşıyan ayrıntılar çok akılda kalıcı bir şekilde verilmiş.
Bir de Raemaekers’in 1915’te mürekkeple becerdiği, ama benim 2015’te bilgisayarla beceremediğim bir şey var ki, onu da bu bölümün sonunda göreceğiz.
Başka bir tımarhane haritası, Isao Hashimoto’nun 2003’te yaptığı “1945-1998” başlıklı video. Hashimoto, belirtilen tarihler arası gerçekleştirilen nükleer patlamaları, her saniyesi bir aya denk düşen 14 dakikalık bir haritaya dökerken, “insanlara bu son derece vahim ve güncel sorunu anlatmak istedim” demiş. Dikkatinizi çekmek isterim, CartoDB’nin animasyonlu haritaları o tarihte henüz icat edilmemişti.
Isao Hashimoto (2003). “1945-1998”. © CTBTO
Ülkeleri bayraklarıyla, patlama noktalarını ışık ve sesle, miktarı da sayılarla gösteren bu iş, özel uzmanlık gerektiren bir verinin (pdf, sf.19-37) nasıl herkese kolayca anlatılabileceği konusunda bir ders niteliğinde. Hem de tek bir harf bile kullanmadan, dil bariyerlerine takılmadan.
Aklımızı bir nükleer patlamada yitirmemek için harita bilmek önemli. New York Times’da Nisan ayında yayınlanan bir araştırmaya göre, Asya haritası üzerinde Kuzey Kore’nin yerini doğru bilenler diplomatik çözüm önerilerini daha çok destekliyor, hata mesafesi arttıkça askeri çözümler öne çıkıyor. 2014 yılında Ukrayna hakkında yapılan bir araştırmada da benzer sonuçlara ulaşılmış.

Tabii, çoğu kişi için haritalar, haberlerde kullanılanlardan ibaret. Haberlerdeki haritalarsa, sıklıkla, bir olayın gerçekleştiği yeri izleyicilerin coğrafyasına yerleştirmek (yani Kuzey Kore’yi veya bir depremin merkez üssünü buldurmak); bazen ise, geniş kapsamlı bir olayın coğrafya üzerindeki dağılımını anlatmak için kullanılıyor (örnek: seçim haritaları). İlki, teknoloji sayesinde bugün nispeten kolay, ancak ikinci harita kullanımı başlı başına bir tez konusu olacak kadar zor.
Benim naçizane önerim, yıllardır baka baka karadığımız, tek tip seçim haritalarını azıcık renklendirmekti.
Aşağıdaki haritalar, 2002, 2007, 2011 ve 2015 Haziran seçim sonuçlarına dair haberlerde kullanılan haritaların birer kopyası. Daha iyi karşılaştırma yapabilmek için, farklı medya kuruluşlarında farklı renklerle üretilen haritaları aynı renklerle yeniden ürettim.
Hangi rengin hangi partiye ait olduğu yazmıyor, ama bu harita türünü onlarca kez gördüğünüz için anlattıkları hikayeyi biliyorsunuz: Batı kıyıları ve Trakya’da laiklik taraftarı CHP seçmeni, Doğu ve Güneydoğu’da Kürtler, lalettayin MHP, ve geri kalan ‘her yerde’, ‘tamamen’ AKP kazanmış.
Burada yanlış olan bir şey var: 2002 seçimlerinde oyların yüzde 34’ünü kazanan AKP, haritanın yüzde 71’inde kazanmış gibi görünüyor; 2007 seçimlerinde oyunu yüzde 47’ye çıkarttığında ise, sarılar ülkenin yüzde 84’ünü kaplamış oluyor.
Türkiye’de iktidarın ana akım medyayı ele geçirdiği bir gerçek ama, haritalardaki yanlış, iki partili sistemlerde kullanılan harita türünü bizim çok partili sisteme doğrudan uygulamaktan, bize özgü bir harita türü üretmemekten kaynaklanıyor.
Aşağıdaki tablo, hem yüzde 10 ülke barajından kaynaklanan temsildeki adaletsizliği, hem de harita yapma şeklimizden kaynaklanan algıdaki adaletsizliği özetleyebilir.

Algıdaki adaletsizliği bir parça gidermek içinse, her seçim bölgesi, oradan seçilen milletvekillerinin parti dağılımına göre renklendirilebilir.
7 Haziran 2015 seçim sonuçlarının klasik yöntemle ve önerdiğim yöntemle haritalandırılması sonucunda şu iki farklı harita ortaya çıkıyor.

Karşılaştırmak için, 7 Haziran 2015 seçimleri sonucunda meclisteki milletvekili dağılımı şöyleydi:
- AKP yüzde 47
- CHP yüzde 24
- HDP yüzde 15
- MHP yüzde 15
AA’nın haritasında renk dağılımı şöyle:
- AKP yüzde 73
- CHP yüzde 24
- HDP yüzde 15
- MHP yüzde 15
Benim hazırladığım çok renkli haritada ise şöyle:
- AKP yüzde 50
- CHP yüzde 21
- HDP yüzde 18
- MHP yüzde 11
Yani AA’nın tek renkli haritasındaki hata payı yüzde +16 ile yüzde -11 arasında, çok renkli haritada ise hata payı yüzde +3 ile yüzde -4 arasında.
Peki bu haritayı nasıl oluşturdum?
Önce, AA verisini en derli toplu veren Yeni Şafak sitesinden 85 seçim bölgesindeki oy ve milletvekili dağılımlarını çekip bir veri setinde derledim. Daha sonra her seçim bölgesi içinde milletvekillerinin dağılımını yüzdelik olarak hesapladım. İşimi bir parça kolaylaştırmak için, küsuratları +/- yüzde 5 oranında yuvarladım ve ortaya 45 farklı dağılım türü çıktı. (Örneğin, 4 milletvekili de HDP’den olan Ağrı için renklerin dağılımı 10 üzerinden 0 AKP, 0 CHP, 10 HDP ve 0 MHP oluyor. 14 milletvekili çıkaran Adana içinse partilerin 10 üzerinden dağılımı 4 AKP, 3 CHP, 1 HDP ve 2 MHP oluyor.)
Bu dağılım türlerini haritada seçim bölgelerine yerleştirebilmek için, partilerin renklerini dağılım oranına göre gösteren küçük görseller oluşturdum.

Buradan sonrası, Paint.NET gibi kolay bir yazılımla seçim bölgelerini bir bir renklendirmek.
Peki nerede yanlış yapmıştım?
Eğer bu dersin ikinci bölümünden itibaren gözleriniz acımaya başladıysa anlamış olmalısınız, harita için seçtiğim renkler çok cırtlak!
Fakat, ben bu haritayı eski bilgisayarımda hazırladığım ve gece çalışırken kontrastı azalttığım için haritayı yaklaşık olarak şöyle görüyordum.
Ne zaman ki araştırmam bitti ve haritayı Twitter’da paylaştım, o zaman ekranı normal olan insanlar haritanın gerçek renklerini görüp beni uyardılar. Daha da iyisi, uyumlu bir renk paleti seçmem için yol gösterdiler. Şimdiki ekranım olsa, şöyle bir palet seçerdim.
Dönüp Raemaekers’in 1915’te çizdiği karikatüre bakınca, onun yüz yıl önce başardığı renk uyumunun değerini daha çok anlıyorum.