Bilim iletişimi, bilim camiasında olup bitenleri, halka aktarma işidir. Her ne kadar burada “halk” derken ilk etapta sanki eğitimsiz bir güruhtan söz ediliyormuş gibi algılanabilse de bu doğru değildir. Zira son derece eğitimli bir psikolog da hobi olarak kuantum mekaniğine ilgi duyabilir (veya tam tersi). Ama çok nadiren uzman psikologlar, kuantum mekaniğinin tüm teknik altyapısını öğrenecek zamana sahiptirler. Dolayısıyla “bilim insanı” olarak tabir edilen kişilerin kendileri de bilim iletişimine olan ihtiyaçtan muaf değillerdir. Bir kuantum fiziği profesörü, psikoloji alanında yaşanan değişimleri çoğu zaman akademik makalelerden değil, bu alanda yapılan bilim iletişimi sayesinde öğrenir. Elbette uzmanlığı, ihtiyaç halinde akademik literatürü doğru ve etkili bir şekilde tarama, kaynak kontrolü yapma, şüpheli durumları açığa çıkarma gibi konularda kolaylık sağlayacaktır. Ancak gündelik yaşamı için birçok durumda, en uzman kişiler bile kendi sahaları dışındaki bilimsel gelişmeleri bilim iletişimcileri sayesinde öğrenirler. Buna, içe ulaştırma denir. Bilim çevresine mensup olmayan kişilere yönelik bilim iletişimine ise dışa ulaştırma denir. Ama bunların her ikisi de özünde aynı bilim iletişimidir ve bilimi halka ulaştırmak konusunda sözü edilen “halk”, eğitim arka planından bağımsız olarak, toplumu oluşturan her kişidir.
Bilim iletişinin asli amacı, kişilerde (“halkta”) bilim konusunda bir anlayış sağlamaktır. Bilim de evrende olan bitenin izahı ile ilgili olduğundan bilim, kişilere kendi hayatları ve etraflarında olanlar konusunda bir farkındalık sağlar. Burada anlaşılması gereken en kritik nokta, anlayışın/kavrayışın siyah-beyaz olmadığıdır. Bir insan bir gün bir şeyi anlamazken, ertesi gün onu anlıyor konumuna geçmek zorunda değildir. Tıpkı bilim gibi, öğrenme de (dolayısıyla bilim iletişimi de) süreğen bir süreçtir. Bir kişi, anlamakta olduğu bir şeyi tam olarak kavrayamadığı ama dün olduğundan daha iyi anladığı bir noktada olabilir. Bu nedenle bilim iletişiminin kesintili değil, sürekli olması önemlidir. Ayrıca bilim iletişiminde çeşitlilik de farklı kişilerin farklı öğrenme örüntülerine hitap ederek, hem hatırlatıcı hem de pekiştirici bir rol oynayabilir.
Değişen bilim iletişimi araçları
Geleneksel olarak bilim iletişimi kitaplar, dergiler ve gazeteler aracılığıyla yapılmaktaydı. Ancak son dönemde dijital medyanın yükselişe geçmesiyle birlikte özellikle de sosyal medya sayfaları, internet siteleri, podcastler, YouTube kanalları gibi farklı çevrimiçi formatlarda yayın yapan mecralar bu rolü daha ağır bir şekilde üstlenmeye başladılar. Günümüzde halen popüler bilim kitapları önemli bir bilim iletişimi aracı olmakla birlikte, ana akım gazetelerin (en azından ülkemizde) bilime olan ilgisinin her geçen gün söndüğü söylenebilir. Bu ilgi düşüklüğünün, bu kaynaklar tarafından bilim iletişiminin profesyonel bir şekilde yapılmayışına ve dolayısıyla kendini gereğinden fazla tekrar eden biçimde, aşırı satüre olmuş bir bilim iletişimi algısı yaratmalarına bağlamak mümkündür. Bir çeşit sahtekârlık olarak değerlendirilebilecek bu yaklaşımda, bilimsel keşifler abartılı iddialarda bulunmakta kullanılır ve bu sayede okurların dikkati çekilir; ancak gerçekte olan, manşetlerin ima ve iddia ettiğinden çok daha sıradan (ama yine de son derece önemli) konulardır. Bu nedenle bilim iletişimi, gazetecilik kültürü ve ahlâkı yeterince gelişmemiş ülkelerde, anaakım gazetecilik anlayışıyla yarışacak biçimde konumlandırılmamalı. Bilim iletişimcileri, yaptıklarının hem gazetecilik hem de halkın aydınlatılması açısından öneminin farkında olarak bu işi icra etmeli.
Dahası Türkiye gibi ülkelerin siyasi gündeminin yoğunluğunu, karmaşık bilimsel konuları okurlara gazetelerin yapabileceğinden (veya yapmak istediğinden) çok ama çok daha iyi ileten mecraların doğuşu ile birleştirdiğimizde, anaakım habercilikte bilime olan ilginin düşüşünün nedenleri daha iyi anlaşılabilir. Son olarak, bilimsel içeriğin “pazarlama” değerinin diğer konulara göre daha az olması, özellikle de dijital dünyada fazladan tek bir tık almak adına bütün gazetecilik etiğini ayaklar altına almaktan geri durmayan kitlesel içerik üreticilerinin daha ikincil ve hatta üçüncül tercihleri hâline getiriyor.
Resmî eğitim ve bilim iletişimi
Resmî eğitim varken neden bilim iletişimine gerek olduğu sorulabilir. Bu noktada idealist eğitim ile, eğitimin gerçekleri birbirinden ayırt edilmelidir. Evet, ideal bir eğitim sisteminde bilim iletişimi çok daha ikincil bir role sahip olabilir; fakat bilim eğitiminin sınav-odaklı veya modern zamanların ihtiyaçlarına göre yapılandırılmadığı durumlarda çocuklar, derslerde gördükleri konuları “öğrenmeye değer” bulmayabilirler. Buna bağlı olarak kendilerini bir sınavla tehdit etmeyen, sadece “öğrenmek için öğrenme” vaat eden kaynaklar onlara çok daha çekici gelebilir. Yani bilim iletişimi, öğrencilerin okul ortamında olmaksızın bilimle bağ kurabilmesini sağlar.
İkincisi, öğrenmenin sürekli olmasından ileri gelmektedir. Eğitim hayatı, doktora seviyesinin sonuna kadar gidecek biri için en fazla 18-20 sene kadar sürer. Oysa 25 yaşında eğitimin en üst basamaklarına tırmanmış biri, ömrünün geri kalanında da bilimin farklın dallarına maruz kalarak bilgisini pekiştirmek isteyecektir, çünkü evreni ve hayatta olan biteni anlamak, ancak böylesine genel bir maruz kalma ile mümkündür. Dolayısıyla bilimi sadece resmî eğitimle sınırlamak, bilimin engin doğası ve uçsuz bucaksız bünyesi dolayısıyla mümkün olmayacaktır.
Dahası resmî eğitim, genellikle oldukça sabit temellere oturtularak temel konuları öğrencilere aktarmak üzerine inşa edilmiştir. Halbuki bilim, sürekli evrimleşen canlı bir yapıdır. Bilimsel arenada yaşanan güncel gelişmelerin okullara etkili ve hızlı bir şekilde sirayet edebilmesi pratik nedenlerle pek mümkün değildir. Bilim iletişimi, bilim ile halk arasında kesintisiz bir köprü yaratarak, her yaştan insana her türlü gelişmeyi aktarabilme fırsatı sunar.
Bilim iletişiminin halk açısından önemi
Bilim iletişimi, yalnızca bilim insanlarının kendi başarılarını halka ilân edebilmesi için bir araç görevi görmekle kalmaz. Aynı zamanda halkın, daha rasyonel ve kanıt-temelli bir anlayış gütmesine yardımcı olarak, kişilerin gündelik yaşamda aldıkları kararların daha temellendirilebilir ve gerekçelendirilebilir olmasını sağlar. Örneğin COVID-19 aşısı olmak konusunda kararsız olan bir kişi, etkili bir bilim iletişimi sayesinde kendisi ve kamu sağlığı açısından doğru olanı yapıp aşı olmayı seçebilir. Ancak bilim iletişiminin iyi yer etmediği durumlarda sahtebilimciler halkın korku ve endişelerinden beslenerek insanları yanlış yönlendirebilir ve manipüle edebilirler.
Bu bakımdan bilim iletişiminin en önemli görevi, bir ilân panosu gibi sadece bilimde yaşanan gelişmeleri aktarmanın ötesinde, bilimde belirsizliklere nasıl yaklaşıldığını ve neden kimi durumlarda hemen bir sonuca varamadığımızı insanlara anlatabilmektir. Bir diğer deyişle bilim iletişimi, bilimde olan bitenlerden ziyade, bilimin ne olduğunu ve nasıl çalıştığını halka aktarmakla yükümlüdür. Bu sayede kamu sağlığını ve huzuru tehdit eden durumlar meydana geldiğinde, insanların rasyonel olmayan kitlesel davranışlar sergilemek yerine, daha oturaklı ve sağlam kararlar almalarına katkı sağlanacaktır.
Öte yandan bilim iletişimi, bilimin ne kadar güçlü bir silaha dönüştürülebileceği gerçeği düşünüldüğünde de ayrı bir önem kazanacaktır: Bilim, gerçekleri ortaya koyup, neyi yapıp neyi yapamayacağımızı veya yaptıklarımızın sonuçlarının ne olacağını söyleyebilir. Fakat bilim, bir şeyi yapmamızın iyi veya kötü olduğunu söyleyemez. Bu nedenle insanlar, bilimin ne şekillerde kötüye kullanabileceğini anlamalı ve buna karşı kitlesel bir direnç oluşturmalıdır. Aksi takdirde bilimin sadece heyecan verici taraflarına odaklanan kişiler, o heyecan verici taraflar sayesinde inşa edilen akıllı bombaların hedefi olabilirler.
Bilim iletişiminin halk açısından belki de en önemli faydası, bilimsel bir kültürün toplumda yer edebilmesine sunduğu katkıdır. Bilimi kültürünün bir parçası hâline getirmiş toplumlar genel olarak refah düzeyi daha yüksek, daha özgür ve daha üretken toplumlar olurlar. Bu da çok farklı biçimlerde, halkın geneline pozitif olarak yansır. Bilim iletişimi bu kültürün hem önemli bir parçasıdır hem de itici gücüdür. Dolayısıyla bilim iletişimine destek olmak, bir çeşit geribildirim döngüsü yaratarak toplumun ilerleyişine güç katacaktır.
Son olarak bilim iletişimi, halk ile bilim arasındaki kopukluğu giderecek en önemli araçtır. Burada genellikle “halkın bilimden anlamaması” sorununa odaklanılsa da, “bilimin halkı anlamaması” da çok büyük bir problemdir. Zira bilim iletişimi de bilim de dışarıdan bilimsel veri/gerçek ithal ederek yapılamaz. Bilimi kültürünün bir parçası hâline getiren, bilime gerçek anlamda değer veren ülkeler, aynı zamanda onu aktif olarak üreten ülkeler olmalıdır – ve bu, sadece halkın bilimden haberdar olmasıyla olmaz, aynı zamanda bilimin de o ülkede yaşayanları ve ihtiyaçlarını anlaması gerekir.
Bu, bilim iletişimi stratejileri açısından da önemlidir, zira -örneğin- Amerikan toplumuna yönelik yapılacak bir evrim anlatımı, Türk toplumuna yapılacak bir anlatımla bir olamaz. Bilim insanlarının ve bilim iletişimcilerinin toplumlarını çok iyi tanıması, onların eksiklerinden ve zaaflarından haberdar olması, bilim iletişimini bu eksikleri gözeterek kurgulaması gerekmektedir. Yoksa sadece bilinen, toplumda hakkında hâlihazırda sorun olmayan veya bilimin kolayca anlaşılacak taraflarını halka aktarmanın pozitif bir fayda yaratması beklenemez. Anaakım gazetecilikte görülen “bilim sayfalarının” düştüğü en tehlikeli tuzak budur. Bilimin parlak ve kolay yutulur taraflarına verilen aşırı önem, topluma artı değer katmaz. Tam tersine, bilime yönelik çarpık bir algının yerleşmesine neden olur.
Bilim FAKİR’i olmak
Tüm bunları bir bütün olarak derleyecek olursak, bilim iletişiminin beş sütun üzerine inşa edildiğini söyleyebiliriz[1]:
> Farkındalık: Halkın bilgi eksiklerini gidermek, bilimsel bir farkındalığa erişmelerini sağlamak.
> Anlayış: Halkın, bilimin ne olduğu, nasıl çalıştığı ve ne tür gerçekleri ortaya koyduğunu anlamasını sağlamak.
> Keyif: Halkın bilimi motamot (ezbere dayalı) bir şekilde öğrenmekten ziyade, keyif alarak kendilerini geliştirmelerini sağlamak.
> İlgi: Halkın bilimin sadece izleyicisi değil, aktif katılımcısı olmasını, halkın bilime ilgi göstermesini sağlamak.
> Reform: Halkın bilim hakkındaki ve bilimsel meselelerle ilgili görüş ve fikirlerini yeniden düzenlemek, daha rasyonel bir bakış açısına erişmelerini sağlamak.
Bu amaçların baş harflerinden yola çıkarak, bilim iletişiminin güçlü olduğu ülkelerin bilim FAKİR’i olmaktan kurtulacağı söylenebilir.