Bir ekoloji haberini tespit edip habere çalışmaya karar verme süreci, herhangi bir haberi yazma sürecinden bağımsız değil. Yani bir habere çalışmaya nasıl karar veriyorsanız, bu yöntemi izlemeyi sürdüreceğiz.
Bu yöntem ya çalıştığınız kurum/platform tarafından belirlenmiştir, ya da siz kendi yönteminizi belirliyorsunuzdur.
Ekoloji haberinin ne olduğuna dair bir zihin haritası için ise, eğer okumadıysanız giriş bölümüne göz atmanızı önerelim. Bizim açımızdan bir ekoloji haberinin formülü ise şu: Merkeze insanı koymadan paranın izini takip etmek, neden sorusunu sormayı sürdürmek, özüne ise 5N1K’yı yerleştirmek.
Kaynaklarınızı oluşturun
Spesifik olarak ekoloji haberleri yapmaya başlayacaksanız bu alanda çalışan kişilerle ilişki kurmak, yani yeni kaynaklar bulmak, telefon rehberinizi bu yönde geliştirmek, ilgili hesapları Twitter’da takip listenize almak ve menzilinizde tutmaya başlamak adımlarınızdan ilki olacaktır. Bu dünya size alanda ne konuşulduğunu öğrenmeye dair ilk adımı sağlayacaktır.
Bu kişilerin “savunucu” olmasının yanında, takip listenizin karşıt görüşlüleri barındırması da alanı mümkün olduğunca geniş kavramanıza vesile olacak.
Kendi hikâyenden başlamak
Giriş bölümünde “Neden?” sorusunun peşine düşmekten bahsetmiştik. Neden sorusu, sizin haberi ortaya çıkarma yönteminizi bulmaya çalışırken kendinize sesleneceğiniz bir soru da olabilir. Yani örneğin bir gün havadaki garip koku sizi meraka düşürür ve “Hava neden kirli?” diye düşünürseniz, belki kendi hikâyenizin peşinden giderek yeni bir haber yaratım sürecine dahil olabilirsiniz.
Gazeteciliğin gerçekler yanında, yaratıcılık ve gözlem duygusuna da ihtiyaç duyduğunu hatırlatmak yersiz olmaz. Böylece gazetecileri gerçek ve kanıtlanmış bilgiden ayrılmayan hikâyeciler olarak da düşünmek mümkün. Hatta böyle düşünmek işleri kolaylaştırabilir.
Ekoloji gazeteciliğini de bir hikâye anlatma yöntemi olarak ele alırsanız, kendinizden yola çıkmanız da olası. Örneğin Inside Climate News ekibinden Phil McKenna iklim dostu bir buzdolabı almaya çalışırken sektörde nasıl aksini bulduğunu anlatıyor. Bu, kendi hikâyenizden başlamaya dair iyi bir örnek.
İlgi alanı üzerinden sosyal medya taraması
Twitter’da Tweetdeck uygulaması, eğer bütün sosyal medya platformlarına göz atmak isterseniz Crowdtangle adlı platform yardımcınız olabilir. Kelime bazlı arama yapabileceğiniz bu platformlarda gündeme ya da ilgi alanınıza göre belirlediğiniz kelimeler aratmak sizi haberinizin çıkış noktasına, hikâyenin ilk kıvılcımına götürebilir.
Türkiye özelinde konuşursak, enerji üretimi gerekçesiyle yapılan projeler, bunların çevresel ve sosyal zararları, çevreyi ve dolayısıyla insanı etkileyen kirlilikler, iklim kriziyle şiddeti artan aşırı hava olayları, gıda güvenliği, Paris İklim Anlaşması’yla dünyada, imzalanmasıyla Türkiye’de de dozu artan komplo teorileri çok basit ve ilk akla gelen örnekler.
Basit olan fikirle başlamak, onu büyütmenin ilk adımı
Tam da burada bir öneri: Hikâyenizi büyütmek ve derinleştirmek özellikle iklim krizi gündemiyle yaşadığımız bu çağda belki de daha fazla ciddiye almamız gereken bir hadise. Bu aşamada hikâyenizi büyütürken, onu sınırötesi ve işbirlikli bir hâle getirmenin mümkün olup olmadığı da göz önünde bulundurulabilir.
Ekoloji gazeteciliği için “Benim iklim derdim, senin iklim derdin” (sayfa 24) argümanı ya da benzer argümanların seslendirildiğini görmek hem gazetecilik, hem ekoloji alanı açısından umut verici. Türkiye’de yerel bir sorun olduğunu düşündüğümüz ormansızlaştırma karşıtı bir mücadelenin haberi için çalışırken bunun Türkiye dışından örneklerine bakmak ufuk açıcı olabilir. İşbirlikleri için kurulmuş platformlar bulmak da mümkün.
Ekoloji haberlerine çalışırken düşünmeniz gereken zıtlıkları bir arada ele almak. Örneğin nükleer santral, iddia edildiği gibi gerçekten kârlı mı? Kârlı olsa dahi çevresel maliyeti var mı? Yerel halk ne düşünüyor? Temelde neyi talep ediyor? Geri dönülemez zararları var mı? Peki, alternatifi var mı? Hukuki süreçler düzgün işletildi mi? Bu sorular çoğaltılabilir.
Hukuki boyutu ve uzun yıllara yayılan mücadeleleri anlatabilmek: Pratikte fikri takip
Ekoloji haberleri her ne kadar doğayla ve insanla alakalı olsa da meselenin özü çoğunlukla teknik ve hukuki bir terminolojiyle dolu olabilir. Okurlar uzayıp giden Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçleri, acele kamulaştırma kararları, bilirkişi raporları, yürütmeyi durdurmalar vs. gibi birçok teknik konuyu takip etmekte zorlanabilir. İşin aslı bu süreçlere hâkim olmak zorunda değiller. Gazeteciye düşen haber değeri taşıyan hukuki boyutu en sarih biçimde ve teknik terminolojiye boğmadan anlatmaya çalışmak. Bunun yolu da ilgilendiğimiz haberde arayı çok açmadan fikri takip prensibini düzenli çalıştırmaktan ve önce kendimizin detaylarda boğulmasına engel olmaktan geçiyor.
Türkiye’nin oldukça zengin ekolojik mücadele külliyatından bir örnek olarak Kaz Dağları’ndaki maden karşıtı mücadeleyi ele alalım. Bölgede birden fazla maden sahası ve uzun yıllara yayılan bir mücadele geçmişi var.
Alamos Gold şirketinin 2019 yılında 350 bine yakın ağacı kesmesi sonucu başlayan Su ve Vicdan Nöbeti’ne giden süreçte 2012 yılında Kirazlı Altın Madeni Projesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan ÇED olumlu raporu almış, kapasite artırımı da gündeme gelince 2013’te Çanakkale Belediyesi dava açmıştı. Belediyenin itirazı reddedilince itiraz Danıştay’a taşındı. 2017’ye geldiğimizde Danıştay’dan şirket aleyhine ilk karar çıkmıştı ve ÇED için yeniden bilirkişi incelemesi talep ediliyordu. Fakat hukuki süreç tamamlanmadan 2018’de il orman müdürlüğü ağaç kesimine izin verdi. ,
Bölgedeki hareketlilik 2019’da Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın işletme izni vermesiyle hızlandı ve çok kısa süre içinde ÇED raporunda belirtilen 45 bin 650 ağacın çok daha üstünde, tam dört katı kadar ağaç kesildi. 2019 yazının başında drone görüntüleri bölgedeki ekolojik tahribatı ortaya serince hem bölgedeki ekolojik mücadele hem de haber yoğunluğu artmaya başladı. Onbinlerce insanın katıldığı ısrarlı halk tepkisinin bir sonucu olarak şirketin 10 yıllık ruhsatı bakanlık tarafından yenilenmedi. Şirket 2021’de ruhsatı yenilenmediği için Türkiye’ye tahkim başvurusu yaptığını ve Türkiye’den 1 milyar dolar tazminat talep ettiğini duyurdu.
Kaz Dağları’nda olanca kısa bir özetini verebildiğimiz mücadelede hâlâ kesin bir sonuca varılmış değil, dahası bölgedeki tek şirket Alamos Gold değil. Peki, gazeteciler bu gibi uzun ve hukuki süreçleri nasıl takip edebilir?
Bu alanda haberler yapabilmek için konunun hukuki boyutlarını izleyen TEMA Vakfı ve İda Dayanışma Derneği gibi STK’larla irtibatta olmak, dava açan kurumların avukatlarıyla yakın temasta kalmak, Su ve Vicdan Nöbeti’ni başlatan koordinasyon komitesini takip etmek gazeteciler için önemli artılar. Öte yandan tüm ekoloji haberlerinde hukuki süreçleri izleyebilmek için Resmi Gazete’de yayımlanan kararları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sayfalarını da düzenli takip etmenin faydaları var.
Bilgi Edinme Hakkınızı kullanın
Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kamuya açık olmayan ve resmî makamların elinde tuttuğu kayıt, evrak, yazışma gibi bilgilere ulaşmanıza vesile olabilecek bir araç. Elif İnce, “Bilgi Edinme Hakkına Dayalı Gazetecilik” isimli P24 gazetecilik modülünde bunu şöyle açıklıyor: “Devleti elinde tuttuğu bilgi ve belgeleri herkesle paylaşmaya zorunlu kılan bilgi edinme hakkı, bu bilgiyi kamusallaştırabilecek oldukları için gazetecileri özellikle ilgilendiriyor. Bilgi edinme başvurusu, kamu çıkarını kollamak adına devlet kurumlarını ve siyasileri gözetleme ve denetleme görevini yürütürken gazetecilerin resmi yolla devlete soru sormasını mümkün kılan önemli bir araç.”
Dolayısıyla bu yol size yanıt gelmese dahi hem sorduğunuz sorunun kayıt altına alınmasını sağlıyor, hem de gelen ya da gelmeyen cevabın. Burada yanıt gelmeyen soru önergelerini de biriktirerek, yeni bir habere dönüştürebileceğinizi hatırlatmak isteriz. Yine de makamlar bu sorulara 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu gereği yanıt vermek gibi bir yükümlülüğü taşıyor. Ayrıca, Avrupa’da doğaya dair herhangi bir konuda yurttaşların bilgiye erişim haklarını güvence altına alan Aarhus Sözleşmesi sivil toplumun ve gazetecilerin elini kuvvetlendiriyor. 2021 sonu itibariyle Avrupa ve Orta Asya’dan 47 ülkenin taraf olduğu ve 39 ülkenin onayladığı sözleşmeyi Türkiye’nin de AB’ye uyum süreci çerçevesinde onaylaması gerekiyordu. Ancak 2009 yılında Çevre Faslı’nın açılmasına rağmen uyum sürecinin duraklamasıyla Türkiye, Aarhus Sözleşmesi’ne taraf olma konusunda herhangi bir ilerleme kaydetmedi.