1. Siyasi aktörlerin her söyledikleri iddia barındırmaz.
İddia kontrolünün malzemesini oluşturan “iddia”, ileri sürülerek savunulan düşünce anlamını taşıyor. Her ne kadar siyaset alanı toplumla ilgili farklı düşüncelerin dile getirildiği bir platform olsa da siyasi aktörlerin kamu önünde yaptıkları her açıklama iddia barındırmaz. Siyasi aktörler kimi zaman açıklamalarında olasılıklara yer veririler. Bunlarda dile getirilenler belirli bir zamanda gerçekleşmiş eylemlerden ziyade arzu/temenni niteliği taşırlar. İddia kontrolü için seçilecek açıklamalarda yapılması gereken ilk ayrım iddia barındıran ve iddia barındırmayan beyanatlardır.
2. Siyasi aktörler iddialarında değer yüklü atıflar ve kontrol edilmesi mümkün olmayan düşünceler dile getirebilir.
Siyasi aktörler seçmenlerle iletişimlerini savundukları görüş doğrultusunda çeşitli kavramlara atıflar yaparak sağlarlar. Doğası gereği öznellik barındıran bu kavramlar iddia içeren bir cümle içinde kullanılsa da kontrol edilebilir göstergelere indirgenemezler.
Halkın Demokrasi Partisi (HDP) Antalya Milletvekili Kemal Bülbül iddiasında hak, hakikat ve adalet gibi kimsenin önemini tartışmadığı fakat her bireyde farklı anlamlar imleyen kavramlara başvurmuş. Hak, hakikat ve adaleti savunmanın tanımı ve eylemdeki karşılığı, iddia kontrolcüsünün tarafsız ve tekrarlanabilen bir yöntem izlemesini engelleyecek ölçüde öznellik içerir. Bu nedenle, bu tür söylemler iddia kontrolüne uygun değildir.
Bu tür iddiaların bir diğer çeşitlemesi, doğrudan değer yüklü atıflar olmasa da değer çatışması barındıran iddialardır. Genel olarak Türkiye’de siyasi rekabet içindeki eleştirilerde bunun gibi söylemlere sıklıkla başvurulur. Örneğin, görseldeki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) yüklendiği iddia kontrol edilmesi mümkün olmayan savlar barındırıyor.
3. Siyasi aktörler iddialarını ölçülmesi mümkün olmayan göstergeler üzerinden şekillendirebilirler.
Siyasi aktörler kontrol edilebilir iddialarda bulunabilir, fakat bu iddiaların doğru veya yanlış olarak değerlendirilmesi mümkün olmayabilir. Örneğin seçim kampanyası döneminde birçok siyasi parti liderinin dile getirdiği bir iddiayı örnek alalım.
İddia: “Mitinglerimizdeki coşkunun Türkiye’de eşi benzeri yok”
Bu iddia yapısı itibariyle ölçülebilir bir iddia. Kullanılan “coşku” kavramını nicelleştirmek mümkün. İddianın kontrol için kısa bir yol haritası çizelim: Mitinglerdeki coşku kavramını miting alanındaki kişi sayısı ve ses şiddeti üzerinden ölçümlediğimizi varsayalım. Bu durumda, iddianın doğru olması için sözü edilen mitingin (veya bir siyasi partinin seçim kampanyasının) Türkiye’de düzenlenen siyasi parti mitinglerinin “coşku” göstergeleri arasında değer olarak en üstte gelmesi gerekiyor. Fakat bu yöntemde iki sorun var: Birincisi, “coşku” kavramının ölçümü konusunda bir konsensüs oluşmamış durumda. Bir başka deyişle, ölçüm yöntemi büyük ölçüde iddia kontrolörünün öznelliğine kalmış. İkincisi ise Türkiye’deki siyasi parti mitinglerinin coşku göstergeleri üzerinden toplanmış mevcut bir veri seti yok. Bu iki durum birleşince iddiayı kontrole uygun olmaktan çıkarıyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu iddiası kontrol açısından çok iyi bir karşılaştırmalı örnek teşkil ediyor. İddiada ölçümlenebilen üç ayrı kavram var: Demokrasinin gelişmişliği, İslam ülkesi olma/olmama ve cumhuriyet olma/olmama. Coşkunun ölçümlenmesine benzer bir şekilde demokrasi için de bir ölçüm standardı bulmak gerekiyor. Fakat coşkudan farklı olarak, demokrasi kavramının ölçümlenmesi üzerine yürütülen akademik tartışmalarda belirli bir konsensüse ulaşılmış durumda (bkz. Freedom House, The Polity Project, Varieties of Democracy). Üstelik, ölçüm standartlarına dayalı veri setlerine ulaşmak da mümkün. İslam ülkesi olup olmama kriteri akla öncelikle iki alternatif getiriyor: Ülkelerin en önemli hukuki belgeleri olan anayasalarında “İslam ülkesi” ibaresinin geçip geçmemesi ya da İslam dinine mensup nüfus oranının %50’yi aşıp aşmaması. İddiada Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’yi İslam ülkesi olarak tanımlamasından ikinci alternatifin geçerli ölçüm olduğu sonucuna varıyoruz. Dinlere göre ülkelerin nüfus oranları bilgisi de internetten rahatlıkla bulunabiliyor. Son kavram olan cumhuriyet ise monarşik olmayan siyasal sistemler için kullanılan genel bir tabir. Ülkelerin bu temel özellikleri yine internetten rahatlıkla bulunabiliyor. Böylece bu iddiayı elimizde tek bir nicel veri olmadan nicelleştirip kontrol edebiliyoruz ve Kılıçdaroğlu’nun doğruluk payının olmadığı sonucuna varıyoruz.
4. Siyasetçiler geleceğe yönelik iddialarda bulunurlar.
Siyasi aktörlerin dile getirdiği iddialarda en sık karşılaşılan durumlardan biri de geleceğe yönelik vaatlerdir. İddiaların erişilebilen kaynaklar üzerinden kontrolü esas olduğundan, geleceğe yönelik iddialar kontrol kapsamı dışında kalır.
Ancak güvenilir kurumların yaptığı projeksiyonları temel alan iddialar buna bir istisna oluşturur. Bu projeksiyonlar da genellikle demografi alanıyla sınırlıdır. Kılıçdaroğlu’nun bu iddiası 2035 yılında Türkiye’deki yaşlı nüfus oranının diğer ülkelerle karşılaştırılmasına dayanıyor. İddia kontrolünde, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası tarafından yapılan nüfus projeksiyonlarının bu iddiayı önemli ölçüde desteklediği ortaya kondu.
5. İddia seçiminde en önemli iki kriter iddianın önemli ve tartışmalı olmasıdır.
Siyasi aktörler söyledikleriyle toplumda önemli ölçüde etki sahasına sahipler. Daha önce de belirttiğimiz gibi, algı ve olgu arasındaki mesafeyi belirleyenler en başta onlar. Fakat her iddiayı kontrol etmek imkânsız. Bu nedenle kontrolü kamuyla paylaşılacak iddiaların seçiminde bazı kriterler belirlemek zaruri. Hele hele doğruluk kontrolü platformları açısından siyasi görüşlerden bağımsız ve tarafsız bir konum benimseyebilmek için bir ihtiyaç. Öncelikle, geniş bir etki alanı olan siyasi aktörlerin iddiaları daha yakından takip ediliyor. Bu nedenle, Türkiye özelinde cumhurbaşkanı, bakanlar ve siyasi parti liderleri iddia kontrolü için ilk grup hedef kitle konumunda yer alıyor. Fakat siyasi aktörlerin açıklamaları arasından kontrole tabi tutulacak iddiaları seçerken yol gösterici iki kriter önem derecesi ve iddianın kamuoyunda ne kadar tartışıldığı.
İYİ Parti Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın 3 Aralık 2020 tarihli genel kurul konuşmasında iddia kontrolüne uygun beş iddia göze çarpıyor. Bu iddiaları önem derecesi ve tartışmalı olması üzerinden incelediğimizde, son sekiz ayda Covid-19 yüzünden hayatını kaybeden 368 işçi iddiası ve gerçek enflasyonun yüzde 40 olduğuna dair iddia öne çıkıyor. Yabancılara konut satışının yıllık artışına dair dile getirdiği iddia da karşılaştırma boyutu nedeniyle iddia kontrolüne tabi tutmak için seçilebilecek bir örnek. Türkkan’ın TÜİK’e ait enflasyon ve İstanbul’da yabancılara yapılan konut satışlarına dair verileri aktardığı iddialar ise yeterince tartışma yaratmadığından dolayı bu ölçütü tam anlamıyla karşılamıyor.