Soru, sadece söyleşinin değil, gazeteciliğin temeli. İyi sorunun ne demek olduğuna dair kapsayıcı bir yanıt üretmek pek mümkün değil; ama iyi soru kendini gösterir ve onu duyduğunuzda iyi olduğunu anlarsınız. Ancak bu noktada yorumlar epey kişiselleşiyor; kimi duyunca insanlara heyecan veren terslemeli sorular karşısında keyifleniyor, kimi bilgi içerikli, kimi duygusal, kimi konuğun konuşmasını kolaylaştıran soruları seviyor. Diğer yandan, “Soruyu iyi yapan cevabıdır” yaklaşımı her ne kadar cevapsız kalan soruların önemini yok saysa da saçma, hatta aptalca bulunan sorular, iyi cevaplar üretebiliyor ve arzu edilen bazı sonuçlara gazeteciyi ulaştırabiliyor. Ve bir söyleşi sorulardan çok cevaplardan oluştuğu için bu ihtimali de göz önünde bulundurarak gazeteci aklına gelen soruyu sorma rahatlığını kendinde bulmalı. Akılda yanıp sönen soruların sorulması, cevapları kötü bile olsa gazetecinin kafasını rahatlatmaya yarar.
İlk soruları, araştırmaya başlamadan önce çıkarıp kayda geçirmek yararlı olabiliyor. Bilginin henüz beyne hücum etmediği, ortalama veya ortalamanın biraz üstünde fikriniz olduğu söyleşi konusu ve konuğu hakkında neyi merak ettiğinizi bir kenara yazın. Çünkü araştırma sürecinde edineceğiniz bilgiler sizi kendi içlerine çekecek. Bilgisizken ürettiğiniz sorulara araştırma ertesi geri dönüp bakmak, işe yarayanları ayıklamak veya orada çıkan bir açıyı işleyerek yeni bir soruya dönüştürmek etkili bir metot.
Araştırma süreci, kendi içinde sorular yaratır. Bunları zihinde tazeyken notlar halinde kenara kaydetmek ve araştırma bittikten sonra da alınan üzerlerinden son kez geçerek, kazıda açığa çıkan bilgileri soruya dönüştürmek karşılığını söyleşi esnasında verecektir.
Konuya ve konuğa dair ilgisi olan meslektaşlar ya da tanıdıklara neyi merak ettiklerini sorarak onlardan öneri almak soru çeşitliliğini arttıracaktır. Özellikle kıdemli meslektaşlar, bir konukla hangi konu konuşulmazsa o söyleşinin değersizleşeceğine dair tüyolar verebilir. Konuğa hayati olduğunu düşünmediğiniz ama çevrenizin merakta ortaklaştığı soruları da yöneltebilirsiniz. Gazetecinin işinin kamuyu bilgilendirmek olduğu düşünülürse, yanıt, yakınlarınızın temsil ettiği bir grubun aklındaki soruyu cevaplayacaktır.
Soruların amacı, henüz bilinmeyen ama bilinmeyi farklı sebeplerle hak eden bilgileri açığa çıkarmak. Elinizdeki konuya ve karşınızdaki konuğa dair önemli bir şey kaçırmamak, en azından göldeki büyük balığı yakalamak için tek bir noktada durmamak, farklı açılardan yaklaşmak gerekiyor. Elinizde farklı açılardan çekilmiş fotoğraflar, tek açıdan çekilmiş benzer fotoğraflardan daha fazla potansiyel barındıracaktır.
Ancak bu illa söyleşide çok sayıda soru sorulması gerektiği anlamına gelmiyor. Söyleşi öncesi eldeki soru sayısının 50 mi yoksa 10 mu olacağı gazetecinin kendisine bağlı. Çok iyi 5 soruyla çok güzel söyleşiler çıkabilir. 50 sorudan 49.’su da sahne perdesini açabilir. İş soruların can alıcılığına ve konuğun onlara nasıl tepki vereceğine bağlı. Söyleşi esnasında olabileceklerin bolluğu düşünüldüğünde gazetecinin en azından pişene kadar bu konuda kendine çok güvenmemesi iyi bir seçim. Ancak piştikten sonra gelen özgüven de tembelleşmeye neden olabilir. Kuşku, gazetecinin sadece konuğuna değil, kendi kapasitesine yöneltmesinden de kazançlı çıkacağı bir duygu.
Çıkan soruları tek tek not edip etmemek de gazetecinin tercihi. Ancak sıkı bir çalışmanın tüm detaylarının akılda kalacağını varsaymak gerçekçi değil. Bu nedenle, en azından kilit alıntıları, düğüm konuları söyleşi esnasında el altında tutmak elzem. Kimi zaman söyleşi konuğu alıntıyı orijinal metinden kendi okumak isteyebilir, gazetecinin bunların kopyalarını söyleşi esnasında bulundurması ihtiyatlı bir davranış olur.
Soru sıralaması
Soru sıralamasına dair bir çatı kurmak da söyleşi esnasında çok kullanışlı olabilir. Konu ve konuğa göre, sorular giriş, konu açma, zirve ve veda soruları olarak ayrıştırılabilir. Örneğin, devlet eliyle gerçekleşen bir katliama dair tanıklığını soracağınız emekli bir yüksek devlet memuruna kayıt başlar başlamaz askerlerin dahlini sormak iyi bir fikir olmayabilir. Bunun yerine girişte kritik dönemlerde yüksek devlet memuru olmayı veya döneme dair konuğun izlenimlerini sormak okuyucunun da zihninde bir arka plan yaratır. Ardından merak edilen dönemde bölgedeki temel siyasi aktörleri ve göz ardı edilenleri sorarak konuya geçişi başlatabilir ve katliam sürecini bu aşamadan sonra sormak konuğun anlatımını kolaylaştırabilir. Bu noktada konukların değişen karakterleri nedeniyle tek tip bir yol olmasa da söyleşicinin elindeki sınırlı zamanı önceden kurgulaması, söyleşi esnasında ilişkiyi yönetmesine yardımcı olur. Hazırlanan kurgu elbette söyleşi esnasında çıkan durumlara adapte edilir.
Kimi zaman konuklar, özellikle menajerlerinin denetimindeki sanatçılar, soruları söyleşi öncesinde söyleşiciden talep edebilir. Buna verilecek yanıt elbette gazetecinin kendisine kalıyor. Ancak söyleşileri okuyucu/izleyici için ilginç kılan konuğun o esnada verdiği hesaplanmamış tepkiler olduğundan soruları paylaşma kararının söyleşiyi başlamadan bitirme tehlikesi var. Zira, konuk ezberlediği dişe dokunmayan yanıtları sıralayabilir ve söyleşici, kartları açık oynadığından gidişatı lehine çevirmekte zorlanır. Özellikle listede demir leblebi sorular varsa bu süreçte pamuk şekere dönüşürler.