Gazetecilik meslek ilkeleri sayılırken en başta gelen “tarafsızlık” ilkesi, gerçekliği olmayan bir tanımlama. Tarafsızlık kaygısı çoğunlukla sesi en çok çıkanın, mağdur edenin tarafında kalmakla sonuçlanır. Sık sık “bağımsız” olmakla da karıştırılan bu kavram, hak haberciliğinde hakları ihlal edilenin tarafında olmaya evrilmiştir.
Aslında yazdığımız her kelimeyle her seferinde bir taraf seçmek zorunda kalırız. Peki, gazetecilik öğretilerinde bu kavramın yeri nedir?
Gazetecilikte tarafsızlık kavramı ilk kez Nelson Antrim Crowford’un 1924’te yayımladığı Gazetecilik Ahlâkı adlı eserinde tartışıldı. Tarafsız bir haberde bulunması beklenen temel özellikler ise 1979’da Şili, Santiago’da düzenlenen Birinci İlerici Gazeteciler Konferansı’nda dile getirildi. (Kaynak: “Gazetecilikte tarafsızlık”, Dergipark, Arş. Gör. Nejdet Atabek, Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi)
Burada değinilenler aslında tarafsızlıktan ziyade gazeteciliğin temel ilkelerine dahildi. O yıllarda bağımsızlık kavramıyla bir arada kullanılmaya başlanan “tarafsızlık” ilkesi, toplumdaki güç dengesi göz önüne alındığında günümüzde artık “muktedirin tarafında olmak” anlamıyla eşdeğer.
Dr. Atilla Girgin “Tarafsızlık (nesnellik, objektiflik)” adlı makalesinde, kavramın gerçekte neye tekabül ettiğini şöyle açıklar:
“…tarafsız ve değer yargısı taşımayan bir enformasyon düşünmek olası değildir. Enformasyon sözcüğün her anlamıyla bir güçtür ve gücün tarafsızlığı savunulamaz. Haberdeki her sözcük, her kavram, her tümce, her paragraf, her konu ve her resim belli bir anlam taşır. Haber hizmetlerinde çalışanların, belirli bir konuda kendi duyguları, çıkarları ve değer yargılarından bağımsız olarak tarafların görüşlerini vermeye çalışmaları (hakkaniyet, adil davranma), nesnelliğe ulaşmaya yönelik bir çabadır ve nesnelliğin zayıf olduğu noktalarda kullanılır. Haberci, tarafsız olmaya çalışmakla, nesnellik sorununu bazı mekanik kurallar getirerek çözdüğünü sanır ya da öyle olduğunu ileri sürer. Bu mekanik çözüm yollarıyla habercinin yaptığı, belli formlardaki boşlukları, belli kurallara, pratiğe uyarak doldurmaktır. Oysa hiçbir betimleme, hiçbir mekanik çözüm yolu, belli dünya görüşünü ifadeden kaçınamaz. Tarafsızlık ve nesnellik savıyla, gerçekte belli pratik ve ilişkilere meşruluk kazandırılır; bu meşruluk sürekli desteklenir ve bu meşrulukla gelen egemen ideolojinin varsayımları evrensel gerçekler olarak sunulur.”
Bu yazılanlara örnek olarak iş cinayeti haberlerini verebiliriz. Herkesin dikkat edeceği üzere işçi ölümlerinde “iş cinayeti” kavramını kullanmak açık bir şekilde taraf olmaktır. Çok uzun yıllar boyunca emek haberlerinde işçilerin çalışma sırasında öldüğü durumların “iş kazası” olarak adlandırılması olayın işçinin dikkatsizliği sonucu ölümle sonuçlandığı şeklinde bir algı oluşturuyordu. Oysa kavramı doğru tanımlamak olayın sorumluluğunun bireylerde değil, tam tersine güvenlik önlemlerini almayan patronlarda ve denetleme görevini yerine getirmeyen devlette olduğunu anlatır.
Bu örnekte sadece bir kelime değişikliği ile hem yaşam hakkı ihlaline maruz kalanlardan taraf belirtiyor hem de yaşanan olayın altında yatan gerçeği daha doğru aktarma yolunda adım atmış oluyoruz.
Hak haberciliği böylece bazı klişe tabirlerle yaratılan “tarafsızlık” mitini yıkarak, hakların ve gerçeğin tarafında olduğumuzu göstermemizi sağlar.