a. Kutuplaşma
İletişim araçları eskiye nazaran çok daha yaygın ve erişilebilir olmasına rağmen, farklı düşünceleri dinlemek ve onlara tahammül etmek gitgide daha zor bulunan bir alışkanlık haline geliyor. Tüm dünyada kendisi gibi düşünen insanlarla yaşadığı topluluğu korumaya çalışan insanlar, farklı düşüncelerin yeşerdiği topluluklarla iç içe girmemeye, mümkünse temas dahi etmemeye çalışıyor. Bu “benzerseverlik” tabii ki medyaya da yansıyor ve her medya organının bu kutuplaşmada bir köşe kapmasına sebep oluyor. Nihayetinde bu köşe kapmaca oyununun yalnızca “benzer düşüncelere sahip kişilerin” okuduğu içerikler üretilmesine sebep olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz.
b. Sansür / oto-sansür
Totaliter rejimlerin medya kuruluşlarına uyguladığı baskı ve medya kuruluşlarının tekelleşmesi gazetecilerin doğru bilgiyi yayınlama ve yayma konusunda önlerindeki en büyük engellerden.
c. Kurumlara duyulan güvende azalma
Git gide daha fazla insanın yerleşik kurumlar ve yönetici elitlere duydukları güvenin azalması, kandırılıyor olma, seçtiklerimizin haricinde insanlar tarafından yönetiliyormuşuz hissi demokrasilerin en büyük problemlerinden biri. Tüm dünyada yerleşik kurumlara duyulan güven giderek düşüyor.
d. Eğitim
Eğitim sistemlerinin derinlemesine öğrenmeye katkı sağlayacak ve araştırmaya yönlendirecek altyapıya sahip olmaması, medya veya yeni medya okuryazarlığı eğitimlerinin sığ, yüzeysel, alanının uzmanı olmayan kişiler tarafından veriliyor olması eleştirel düşünce alışkanlığının gelişmesine engel oluyor.
e. Haberden kaçınma
Haberlerin kötü hissettirmesi, insanların haberler karşısında ‘yapacak hiçbir şeyim yok’ düşüncesine kolaylıkla kapılması, medyadaki sahte haberler ve medya kuruluşlarına duyulan güvensizlik, kişilerin haberden ve bilgiden kaçınmasına neden oluyor.